|
||||||||
![]() |
27 YIL SONRASI VE 28. YIL | |||||||
SERDAR YILMAZ | ||||||||
syilmez@gmail.com | ||||||||
Miski amber kokusunun yamaçlarında, bir çiçek olabilmektir dostluk. Gökkuşağı renginde kaybolur insan derinlere indiğinde. Bir bulut olup, karanlıkları yırtarcasına kartal gibi uçar sonsuzluğa dostluk. Bir kahkahadır gerçek dostluk, acılara git deyip, geleceğin gizemini yok edercesine... Ve tek bir yürek olmaktır dostluk; dostu için her şeyi göze alıp hayat ırmağında sabırla akabilmek... Yooo! 28 yıllık dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, erguvan kokulu batı ikindilerinden, beyazın ayazında ki barut kokularının her tarafa yayıldığı doğu gecelerinden, kuzeyin puslu sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreklerimizde daima saklayacağımız? Her sohbette yüreğimizi masaya yatırıp, birbirimize karşı hoşgörülü, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarımıza ulaşır, sıkıntılarımızın üzerini örterdik. Gerçek dostlar gülmek ve gülümsemek arasındaki farkı bilirler. Bu nedenle onlara arkadaş değil de dost deriz zaten. Hele bir de Konya’nın Dutlukır’ının yamaçlarındaki Asker Ocağında 24 saati birlikte geçirirken, edindiğimiz dostluklara ne demeli! Hepimizin hayatında önem verdiği değerler vardır. Kimi parayı önemser yaşamda, kimi sevgiyi, kimi saygı olmazsa olmaz der, bir diğeriyse anlayış diye ekler değerler listesinin sonuna… Paylaşmak ne güzel şeydir hayatta değil mi? Dert olsun sevinç olsun paylaştıkça daha bir anlam kazanır insan yaşamında. Ne kadar güçlü olursak olalım, bazen illa ki sığınacak bir liman ararız. Bu kimi zaman bir eş, sevgili, kimi zaman bir dost olur. Belki de doğadan bir varlık. Nasıl ve ne şekilde olursa olsun kazanılan bir dostluğun kıymeti çok büyüktür hayatta idrak edebilene. Dost dinler kin gütmez, teklif beklemeden sıcacık bir yardım eli uzatıverir size. Her şeyi yalansız paylaşırsınız onunla. Korkmazsınız ondan. Bilirsiniz ki o size en büyük yardımcıdır karşılık beklemeden. Paylaştıkça hayatı mutlu olursunuz. Yüreğiniz huzurla dolar. Yüzünüzde tebessümler belirir, beklentisiz kahkahalar ortalığı inletir. Hayata daha bir sıkı sarılırsınız. Bunca yıllık güzel anıları, tozlanmış raflardan ister tesadüf olsun, ister bilerek; bulup çıkartan ve bizleri bir araya getiren yüreklere selam olsun... Kimimiz hayatı anlatırken sadece olumsuzlukları ve kötü örnekleri seçer onlar üzerinde yoğunlaşırız. Kimimiz o olumsuzlukların yanında mutlaka yaşanan güzel an’ları belki sitem ederek yansıtmaya çalışırız… Yani hayatı nasıl görmek istiyorsak öyle görürüz her birimiz… Bu her birimizin yaşam felsefesidir aynı zamanda… Hangimizin yaşantımızın da kötü örneklemeler yok ki? Ama yaşam sırf olumsuzlukları düşünerek geçmiyor ki! Bize yapılan haksızlıklara intikam naraları atarak cevap vermekle de geçmiyor… Uzun sandığımız hayat biz farkına varamadan çok çabuk ilerliyor ki! İlk buluşmamızın üzerinden tam 27 yıl geçmişken, şimdi 28.yılda, benim bütün bu olumsuzluklara harcayacak zamanım yok. Zaman benim için oldukça değerli çünkü. Düşünsenize zamanımızı para gibi harcayabilsek neler yapardık kim bilir? Onca özlem birikmişken yüreklerimizde, nasılsın diye başlayıp, sonrasında koyu bir sohbete dalarken, yüreklerimizin tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçalarını koyduk yine masalara... “ Bak dedim sessiz kelimelerle kendime, bunlar hayat dostu parçalar. Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki, bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu.” Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gelin, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan. Sonrakiler içinse umut fidanları diktik yine yeniden. Yeniden doğuşumuzun bir başlangıcı olsun diyerek... Askerlik dönemimizde olup da, bugün aramızda olmayanlar vardı. Olamayanlar da vardı. Ya da hiç bir zaman gelmeyecek veya gelemeyecek olanlarda... Bir sonraki buluşmamızda mutlaka olanlar ve olmayanlarda olacak yine... İyi olur Allah’tan, kötü olur kuldan bilenler; Başlarına ne gelirse gelsin; hiçbir yerde ağlamaya, sızlanmaya, yakınmaya, şikâyet etmeye hakkı yoktur. Sıradan bir insanın var oluşunda hiçbir değişmez çünkü. Geçmişi ne olduysa bugüne kadar, bundan sonrası da benzer olacaktır. Yani yaptığı her şey kendi eksikliğinin bildirimidir. Dolayısıyla suçu başkalarında aramayacak hiç kimse. Dönüp aynaya bakacak… Yaşam bizlere bir armağan olarak sunulduysa eğer bunun farkındalığına varabilmeliyiz hepimiz… Soluk alıp verebildiğim her an değerlidir benim için. O zaman bunun karşılığını da verebilmeliyiz hep birlikte… Ruh gerçekten varsa, beden dediğimiz nedir ki? Et ve kemikten oluşan bir kadavradan ibaret sadece… Beden bize sunulduğu gibi, bir gün geri alınacaktır ama ya ruh; öylemi? Var olan görüntümüzün arkasında saklanan ve çoğumuzun görmeye bile çalışmadığı ruhlarımız zaman zaman bizlere farklı deneyimler yaşatır. Bu yaşananları bazen dejavu, bazense rüya diye adlandırırız. Hâlbuki düş ile gerçek arasında nerdeyse hiçbir fark yoktur. "Ya kendimiz olmaya yürüyoruzdur ya da kaybolmaya…" Biz yıllar sonra, aynı yüreklerle yeniden "BİZ" olduk... Bu durumda da son diye bir tanımın olmadığı, sonun ebedi yok oluş demek olan yaşam haklarımızdan vazgeçmenin karşılığı olduğunu söyleyebiliriz. Özetle; biri merakı, sorgulamayı, gayreti gerektirirken diğeri köşeye çekilip yaşamı olduğu yerden seyrederek eylemsizliği ve silikleşmeyi gerektiriyor. Tercihlerimizse hayatımızı aynı oranda kaliteleştiriyor. Biz geldik yine yeniden, Yüreklerimizi mevzilere siper ederek, Biz geldik, yine yeniden, Doğduğumuz yere umut fidanları ekerek... Merak mı ediyorsunuz bunca insan kimdi? Kırk ı devirmiş, elliye merdiven dayamış, coğrafyanın farklı yerlerinden, farklı kimliklerde, farklı siyasi görüşlerde, evli, bekâr, kimi uzun, kimi kısa, kimi şişman kimi zayıf, ama yürekleri daima genç kalan; Yani hem hepsiydiler, hem hiçbiri değildiler... Ne fark eder ki? Hepsi birer candılar... Onlar... NBC askerleriydiler. SeRDaR Yılmaz 25 Eylül 2012 – 27 Kasım 2013 Yorumlar: bahri kılınçel 2015-12-02peygamber ocağı hatırası SeRDaR 2013-12-10Teşekkür... Ünal YALÇIN 2013-12-06Dost NBC'liler 02.12.2013 / Aktarım anında Bu Yazı 900 kez okundu |
||||||||
Etiketler: yazi |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.