|
||||||||
![]() |
Doğru Bildiğim Yanlışlar | |||||||
Fatma Madi Babuşçu | ||||||||
fatma_madi61@hotmail.com | ||||||||
Hikaye biraz karışık aslında, onun için nerden başlayacağımı da bilemiyorum. Yaşadığım ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak hayatıma devam ederken, gözümde herkes önce ‘insan’ iken, kendimi de herkesin gözünde önce ‘insan’ olarak biliyor iken, bir gün öyle olmadığımızı anladım. Ülkemiz çok karışık ırklardan meydana gelmiş kocaman bir hoş görü yurdu olması gerekirken, bu birbirine girmiş ırklar birbirleri için ‘ötekiymiş’ meğer. Meğer bizim ne Hacı Bektaş Veli’miz ne Mevlana’mız ne Yunus Emre’miz ne de diğer hoş görü denizlerimiz yokmuş. Biz her şeyi yanlış öğrenmişiz. Birlik olmaktan söz eden ne kadar kelam varsa yalanmış. Birincisi bunu öğrendim. İkincisiyse ırklar, göçler ve evlenmelerle birbirine ne kadar karışsa da kişinin kendini ait hissettiği ırktan olduğunu ama diğer ırklarla da mutlaka bir bağı olduğunu biliyordum, bildiğimi zannediyordum ki bu da külliyen yalanmış. Irklarla dinin ilgisi olamaz. Mesela Müslüman olmak için illa Arap olmak gerekmediğini, Müslüman bir İngiliz’in Müslüman bir Arap’tan İslam açısından hiçbir farkı olmadığın biliyordum ki maalesef bu da doğru bildiğim üçüncü yanlışımmış. Şimdi gelelim benim bu yanlışları nasıl öğrendiğime. Efendim ben Trabzon’un küçük bir köyünde doğdum ve büyüdüm. Bizim de doğudaki köylerden hiçbir farkımız yoktu. Kışın kardan günlerce yollarımız kapanır, elektriklerimiz kesilirdi ki bizden yukarıdaki köyler bunu kısmen de olsa hâlâ yaşıyorlar. Kışların dek sevindirici tarafı gurbette olan babalarımızın soğuk havada inşaatların durmasıyla evde olacak olmasıydı. Arazilerimizin çoğu orman, dağ, taş olduğu için ekili arazimiz hep ‘bize yetecek kadar’dır. İlk ve ortaokuldaki öğretmenlerimiz iklim şartlarının doğu illerimizde de böyle olduğunu anlatırlardı. Bizlerde bilirdik ki doğunun ve kuzeyin çocukları aynı şartlarda yaşıyorlar. Farkımızın sadece bölgelerimizde yetişen meyve ve sebzelerden ibaret olduğunu bunu da kışların benzer olsa da yazların gösterdiği farklılıktan kaynaklandığını , aslında bölgeleri birbirinden ayıran en temel özelliklerin de iklim ve iklime bağlı yetişen meyve ve sebzelerle birlikte yine iklime bağlı oluşan yaşam biçimlerinin belirlediğini öğreniyorduk coğrafya derslerimizde . Yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştık ama biliyorduk ki bu yedi bölge bir araya gelince Türkiye olabiliyoruz. Irk, dil, din, mezhep bilmiyorduk mesela çocukken. Çünkü hepimiz çocuktuk ve büyüyünce de büyük insanlar olacaktık. Lakin gelin görün ki tüm bunlar hiç yokmuş. Yedi bölgesi de birbirinden apayrı, birbirine ‘öteki’ymiş. Son yıllarda Müslüman olduğumuzu, ondan önce sap bile olmadığımızı öğreniyoruz şimdi mesela. Allah razı olsun bizlere bunu öğretenlerden. Oysa benim gibi cahiller doğduğumuz günden beri Müslüman olduğumuzu zannediyorduk, değilmişiz. Biz yine de ömrümüzün bu döneminde bunu öğrendiğimiz için şanslıyız ya Osmanlı’dan öncekiler ? Onlar bunu asla bilemeyecekler. Cumhuriyet tarihinde yaşamış ama 2000’leri görememiş olanlar da bunu bilemeyecekler. Ama biliyoruz ki 2000’lerden sonra hoca ağlıyordu ve bizler gerçek Müslümanlar oluyorduk sayeinde! Ortaokuldayken kardan yolları kapanan köyümüzden nahiyeye yürüyerek tam dört (4) kilometreyi konusu ‘Orhun Anıtları’ olan yıllık ödevlerimizi yapmak için boşuna yürüdük. “Tek kaynak olmasın, farklı kaynakları da yazın.” diyen öğretmenimizi dinleyip, saatlerce kaynak aradığımız hep boşunaymış meğer. Göktürkler hiç yokmuş. Çinliler keçiler girmesin diye o kadar duvar örmüş, bakmışlar “güzel gözüküyor, ileriki yüzyıllarda iyi turist çeker, bunu sedde çevirelim” demişler. Türkler diye bir ırk olmadığı için Orta Asya’dan hiç göç edilmemiş. Alparslan’ın Malazgirt zaferi ‘Yurtaçan’, II. Kılıçarslan’ın Miryokefalon zaferi ‘Yurt tutan’ ve Atatürk'ün Başkomutanlık Meydan Muharebesi zaferi ‘Yurt kurtaran’ değillermiş. “Aplarslan gelmeseydi, Kılıçarslan olmasaydı Osmanlı olur muydu ? Nasıl ki Osmanlı olmasaydı bu günkü Türkiye Cumhuriyeti olmaz idiyse?” sorusunu da sormuyorum . Ben beş bin yıllık bir tarihin mirasçısı hissediyordum kendimi ama değilmişim. E o zaman Azerbaycan ve diğer Türk devletleriyle de bir bağımız yokmuş. Kısacası öğrendim ki kadını yarım, çocukları tecavüze uğrayan, kimsesiz ve yapayalnız bir ülkeyiz. Gerisi HİKAYE. fatma madi |
||||||||
Etiketler: yazi |
|